"Enter"a basıp içeriğe geçin

Sendenkalan.Net // Senden Kalan Ne Varsa Yazılar

Huzur bulasınız

“Mesela, bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal (güzel örnek) libaslar (kıyafetler) ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatiyle (süsleriyle) süslendirip hizmetkar ederek onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en musanna (sanatlı), meyveleri bize taktim etmek; hem, zehirli bir sineğin (arının) eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem, en güzel yumuşak bir libası (kıyafeti) elsiz bir böceğin (ipek böceğin) eliyle bize giydirmek; hem, rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil (güzel) bir kerem, ne kadar latif (lutfeden) bir rahmet eseri olduğu bedaheten (açıkça) anlaşılır.” (Risale-i Nur Külliyatı, 10. Söz)

acizlik, ego, zaman, vesaire ve dostum ölüm

Herşey ama herşey gelip geçiyordu oysa! giymeye kıyamadığım elbiseler küfleniyor, yemeye doyamadığım en leziz yemekler iki lokmada tükeniyor ve bitmemesini istediğim her mutlu gün geceye mahkum oluyor! Zaman sözünü her zaman tutuyor… Tüm bu eksilişlerin, tükenişlerin ve bitişlerin arasında her daim yeni bir var oluşu ve yeni bir başlangıcı arıyor bu hüzünlü gönül. Yeni bir başlangıcın tükeniş yolunda kaybolup gidiveriyor farkına varmadan! ve bir gün herşeyden ve herkesden habersiz tükeniveriyor! verdiği onca söz, kurduğu onca hayal ve yapacak bir ton iş şurada dura dursun çekip gidiyor arkasına bakmadan! Aslında hep yapmak istediğini O yaptırıyor ona…

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir
Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir

Benim feyz-i hayâtım hâsıl-ı rûh-ı revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir

Veren bu sûret-i mevhûme revnak reng-i hüsnündür
Gülistân-ı hayâlim nevbâharım varsa sendendir

Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencide
Ger ey mihr-i münîr âh u zârım varsa sendendir

ben buyum oysa

değişmemeliyim… özümde neyse o… işte şimdi size içimdeki küçük misafirhaneyi açıyorum… muhabbeti olan buyura…

Geceleri seviyorum ben…
Simsiyah olan ve içinde gözyaşlarımı saklayan geceleri… sessiz ve kimsesiz geceleri… Elif’li, Vav’lı, Dua’lı ve uçsuz bucaksız düşünceli geceleri… geceleri dolaşmayı seviyorum ben sokak sokak… bir vakit kalkıp pencereden içeri giren yağmur suyunu silmeyi, Annem’in üstünü örtmeyi seviyorum… lambaları yakmayı hiç sevmiyorum geceleri… sessizce mutfağa geçip en acısından kendime bir kahve yapmayı ve aspiratörün ışığında elime ne geçerse okumayı seviyorum… sonra oracıkta durmayı ve insanların ne kadar saçma ne kadar manasız davrandıklarını düşünmeyi seviyorum… ve ölümü düşünmeyi seviyorum gecenin bir yarısı…

Soba’ları seviyorum ben…
Üstünde Annem’in elleri üşümesin diye sürekli sıcakta tuttuğu  suyun çıkardığı suyun ritmi ile çalıştığım ders notlarımı seviyorum… Ara sıra kızıyorum onlara Annemin ellerini simsiyah yapıyorlar diye ama yinede seviyorum Soba’ları… Arkasına geçip iki kıvrım olmayı ve orada ısınamayan çocukları düşünmenin vermiş olduğu ulvi pişmanlığı, ulvi vicdan azabını seviyorum… Abimin kışın ortasında kapıdan hızlıca içeri girip sobanın borusunda ellerini ısıtmasını, Annem’in ben severim diye üzerinde Ekmek kızartmasını seviyorum… Soba’nın etrafında toplanmayı seviyorum ben… Tek bir noktadan ısınmayı…