"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mühim Değil

Saatle arası pek iyi olmamasına rağmen Ümmet-i Muhammed’e ayıp olmasın diye saatine göz ucuyla usulca bakıvermesiyle yataktan fırlaması bir oluverdi ve ulan tövbe estağfirullah diye söylene söylene giyinip ayakkabılarını ararken arada ağzını bozması onun en kötü huylarından biriydi. Vakit çok kıymetliydi. Karanlıkta, sokakların boş olduğu günün en güzel saatlerinden olan sabah dört buçukta havanında ‘sıcak olacak ama şimdilik biraz soğuk olsun hele’ tadında usul usul yürümeye başladı.

Eyüp Sultan’da herşey aynıydı. Yürekleri yakan sesiyle imam efendinin Kur’an Tilavetinde aşka gelip ulan şimdi caminin ortasında haykırsam acaba ne derler düşüncesiyle sabah namazını gösterildiği gibi kılıp rızkını aramak için yollara düştü.

Düştü düşmesine ama sokaklar eskisi gibi sabah namazını müteakip dolmuyor dükkanlar ‘iş yok ulan iş’ diye feryat etmesine rağmen 10’dan önce açılmıyordu. Karanlığın ortasında ne tarafa gideceğine karar vermekte zorlandı bir an. Şurada iki lokma yesekte sonra baksak şu işlere diye diye Van’ın meşhur kahvaltı kültürüne sabahın beşinde merhaba demek üzere kapıyı açtı,

– Selamun Aleyküm!
– Aleyküm Selam!
– Abi iki lokma sana zahmet…
– Abi çay hazır değil henüz!

Ne demek ulan çay hazır değil! Lan bir çay nasıl hazır olmaz. Abdesti almışız, Namazı kılmışız,  sabah dört buçukta yollara düşmüşüz, Üsküdar’ın Kız Kulesini tek başına bırakmış, Namaz’da tesbihi bile beklemeden koşa koşa gelmişiz ne demek ulan çay hazır değil.

Canı sıkılmadan, Ruhu daralmadan bir gün geçirmezdi ama bugün mesaii maaşallah erken başlamıştı. Bu saatte sabahın en güzel vaktinde çaysız iki lokmasız… ‘Neyse’ dedi mekanın pos bıyıklı sahibine.

– Abi beş dakika bekle hazır olur şimdi

desede pos bıyıklı bi kere tadı kaçmıştı artık herşeyin. Bunu daha sert bir hareket paklardı.

– Hadi hayırlı işler,

diyerek birazda söylene söylene dışarı atıverdi kendini. İstanbul’un kalabalığı yavaş yavaş dökülmeye başlamıştı. Şimdi yapılacak tek bir şey vardı!

Madem Eyüp Sultan’da bizi çaysız bıraktılar, iki lokma yiyemedik biz de atlarız otobüse gideriz Sultan Ahmet’e, alırız 3 poğaca hadi 4 olsun belki biri daha gelir söyleriz su bardığında çayı bi yandan da nargilemiz gelir pöfür pöfür sabahı sabah günü gün ederiz dedi içinden. Nasıl dediyse ve kendini nasıl gaza getirdiyse bir anda otobüste yaslanmış vaziyette buldu kendini. İnsanlıkla pek alakası olmayan ama Allah’ın hikmetinden sual olunmaz uyarınca kendisine insan dediğimiz bir cisim ‘bi müsade et be’ diyerek kendini çekiştirince anladı anyayı konyayı. Otobüsün kokusu maaşallah sabah sabah pek iyi geldi. Kahvaltıda sarımsak yiyen cengaverlerle aynı ortam bulunmanın o eşsiz gururunu yaşıyordu.

Otobüsün içindeki yüzlere tek tek baktı. Ulan be dedi, şu adamın iki çocuğu var muhtemelen biri lise biri de ilk okula gidiyor bu adamda muhtemelen liseye giden velete aldığı bilgisayarın taksitini nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken uyuya kaldı. Şu teyze ortalama 60 yaşında. Bu yaşta bir insan bu saatte otobüsteyse o insan dert sahibidir. Dünyada 3 kişi rahat edecek diye bir otobüs dolusu insan çile çekiyorsa dedi ve inceden artık ne verdiyse…

Sirkeci durağında inip köprünün üstünden ağır adımlarla yürümeye başladı. Maaşallah rast gele, helal olsun diye diye balıkçıların mutluluğuna ortak oldu. Köprünün ortasında uzun yola giden otobüslerin verdiği molalar misali bir an durdu ve sağına bakıverdi. Böyle bir güzelliği bahşeden Allah kim bilir daha neler bahşeder diye artist artist konuşup içine dolan leş gibi kokuyu alışık olduğundan herhalde hiç garipsemeden uzun uzun çekti.

Çok delikanlı bir halde başlasada güne iki lokma yemeyince şekeri düştü herhalde bir an halsiz hissetti. Neyse şuradan tramvaya bineyim diye yetmiş yaşında bir adam gibi ağır ağır ilerledi.

Val hasılı kelam.
O en sevdiği, adını duyunca boş bir arazide sanki sonsuza kadar koşacak gibi, sanki çayın ilk bardığı kendisine denk gelmişcesine, ulan ölmüşüzde bütün günahlarımız affolmuşcasına sevindi o robotun ‘Beyazıt’ demesine. O robot Beyazıt deyince 2 saat içerisinde yaşanacak ne varsa gözünün önüne geliveriyordu nede olsa.

Neyse sonra devam edelim.

 

 

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir