Ey İstanbul diyerek çıktım bu gün evden…
Elimde bir kitap birde değiştirmek istediğim elbisemle hemen her haftasonu meskenim olmuş SultanAhmed e doğru yollara vurdum kendimi… İlk iş elbisemi değiştirmekti Selam verdim anlattım halimi “Elbette” dedi güzel abim… Bilenler bilecektir ki SultanAhmed camii nin hemen yanındaki hediyelik eşya satan bir yer burası… Elbisemi çok güzel şu an karşımda bana ışık saçan iki ayrı tablo ile değiştirdim.. Birinde “Allah” diğerinde “Muhammed” yazıyor…
Gün pazar… Herkes eğleniyor etrafım çırılçıplak insan kaynıyor… Bir sokakda sevişen hayvanlara bakıyorum birde bulundukları yerin ehemmiyetini anlamayarak onları taklid eden insancıklara…
Yol devam ediyor… Karnımı doyurdum çok şükür… Kitabım oku beni diye yalvarıyor… Uğrak yerim olan Türk Ocağından vazgeçtim bu defa… Farklı bir yer olsun istedim… Bir medrese bahçesi buldum buram buram Osmanlı kokan müziği ile mimarisi ile beni cezb eden bir yer… Oturdum… Elimde iki bez tablo birde kitabım ben düşünüyorum!… Bir nargile söyledim bir de çay… Açtım kitabı Necil Fazıl’ı selamladım… Okumak dedim okumak… Ben okurken var oluyorum.
Kitap beni mest ediyor bende kitabı… Nargilemin dumanında kaybolan satırlar öyle can alıcıki hemen dumanları üstlerinden atıveriyorlar… 45 sayfa okumuşum… Biraz ara vereyim diyorum.. Bir çay daha…
Aklıma o asker ocağında bana abilik, babalık yapan komutanlarım ve bingöl sakinleri düşüyor… Ulaşabildiklerimi arıyor hasbihal ediyorum hatta benden sonra gelen asker kardeşlerimle haftaya buluşacağız İnşaallah böyle güzel bir vesile…
Saate takılıyor gözüm…
Kalkmalıyım artık… Uğramam gereken bir yer daha var hemde çok mühim belkide beni kurtaracak bir yer… Çıkıyorum medresenin o nezih ortamından… Az yürüyorum yolda bir İhtiyar… İhtiyar deyince akıllara kocamış, yaşlanmış gelir Asıl ihtiyar ne demek dir bilen bilir… O nedenle bu dedeciğime İhtiyar diyorum..
İhtiyar dedemin önünde bir tartı bir de ufak bir tesbih tezgahı… İş yok diyen gençliğe haykırırcasına dik duruyor orada öylece…! İçimden tartılmak geldi… “SelamunAleyküm dedeciğim” “Ve Aleykümselam”…. Tartı 74 ü gösteriyor halbuki önceki tartılışımda 79 görmüşdüm bu ibreyi… “Hayret dedeciğim 74 olmuşum bayağı zayıflamışım neden böyle” diye sordum…
“Tartı doğru tartıyorda ondan” demezmi…
Bu ne dem! Bu ne yalın ve yalansız bir cevap! O an aklımdan ilk ablam geçiyor… Şaşırma Kuru Efendi der gibi oluveriyor kulağıma hem dedemin cevabı hemde ablamın bir anlık ziyaretinin sersemliğini atıveriyorum üzerimden…
Yürüyorum… Yol bitmiyor…
Sahaflar çarşısında kitaplar ile bir buluşma yapmam gerekiyor… Onuda yapıveriyorum üstünkörü… Geç kalmamalıyım beklerler diyorum… Yürüyorum… Adımlar yere basıyor amma Ruh nerede…
Az ilerde Beyazıt camii olarak bilinen İstanbul Universitesi karşısındaki camii nin önünde misk kokusu satan bir Dem nir asır daha oturuyor nasibini Allah’dan beklercesine sukutlu…
Duruyorum!
Dünya dönüyor ben duruyorum.
Bir “Selamunaleykum” de bu İhtiyar dedeme… Güler yüzlü ak sakallı tahmin ediyorum ki bir o kadar da merhametli… Müslüman gibi karşılıyor beni… Müslümana yakışır bir tavır ile yapıyor işini… Üzerime sinen bu pis bu haram kokuları üstümden atmanın zamanı geldiğini çok önceden beri düşünürdüm işte fırsat! “Dedecim bana böyle bir koku ver ki böyle ne ağır ne çok hafif” … “Tamam evladım sana Nar çiçeği vereceğim” … Nar çiçeğimi? Buda ne! İlk defa duyuyorum belkide… İçinde Alkol barındıran avrupalaşmış batılaşmış batmış koku isimlerini ezberlerken… Bu Allah’ın bize bahşettiği güzel kokuların isimlerini unuttummu yoksa diyorum… Ve o Nur ellerle burnuma doğru uzanan mübarek kokuyu içime çekiyorum… Koku Namaz kokuyor! Ama dedem benim içi rahat etmiyor dur bir de menekşeyi kokla diyor belki o daha hoşuna gider… Menekşe bana ağır geliyor… Ben Nar Çiçeği olmalıyım diyorum… “Ne kadar dedeciğim” … “6 Lira evladım” … “6 mı hımmm… Bir dakika yol param kalmayabilir sen onu 5 liralık yap” … “Tabii evladım nasipde o varmış demekki” … Nasipde O varmış demekki ha! Beni İnsan ediyorsunuz be dedeciğim diyorum içimden… Elim cebime gidiyor cebimde liralar… “Tamam tamam param varmış 6 liralık olsun” … “Sorun değil evladım ben hep burdayım sonra getiriver sen zorda kalma”… Yok dedem bak param var yol param kalmaz diye öyle söyledim bakmadan… “Her zaman uğrarım artık sana hep burdasın değil mi?” … “Ben burdayım evladım” … “Hayırlı işler olsun İnşaallah”….
Yol bitmiyor bitsinde istemiyorum hani… Otobüs beklemekdense laleliden aşşağı aksaraya yürüyeyim diyorum.. Başım önde! Etrafım podyum gibi… Kafam bir an kalkacak oluyor o da ne ben neredeyim? Burası Türkiyemi! Her yer yabancı tabelalar… Çok şükür bu eski tarihii yapılar beni yalnız bırakmıyor…
Minibüsteyim…
Yavaş yavaş geliyorum…
Geldiğim yere varıyorum! Burda ne yaşandı bahsetmek istemiyorum. Yalnızca şunu söylemek kafii olacaktır. Burası Okutmayı hedeflediğimiz kardeşlerimizin evi.
Eve girdiğimde Annem… En samimi sevginin sahibi.
“Annem” diyorum… Programlanmışcasına “Yavrum” sesi geliyor kalbime…
Oturduğumda zerre yorgunluk yok bu küçük bedenimde…
Aklımda ise kitapdan kalan şu satırlar var…
“Yok da ne demek?… O bir “var” olmak gerek… Tam yokta, yok da yoktur. Öyleyse “yok” bir “var” ın var ettiği var… Bir “var” ki, yalnız o var, gerisi yok, yok da yok… Yok da o “var”ın icadı…”
Mesut…
Annem… En samimi sevginin sahibi.
“Annem” diyorum… Programlanmışcasına “Yavrum” sesi geliyor kalbime…
Birçok savaşlara sahiplik yapan ,sayısız devletin benim olsun diye birbirinin sonunu hazırladığı Ey İstanbul’um, senin güzelliğini ancak böylesine güzel,böylesine düşündürücü ve ders verici ancak Mesut anlatabilirdi onu da yaptı zaten… Kalemine sağlık arkadaşım, ama inan senin derinden yaşadığın o manevi duyguyu artık kimse yaşamıyor, namaz kokan misk-i amberlerin yerini (dünyanın parası olan) marka çılgınlığıyla popüler olmuş eau de parfümler aldı, buram buram tarih kokan Sultanahmet, Beyazıd ,surlarımızın dibi ve daha nice yerler sadece gezinti yeri ve ne yazık ki tabiri caizse tarihini bilmeyen insanların sevgilileriyle koklaşabildiği bir mekan ..
Kalemin hiç bitmesin …
Müslümanım diyen herkes kendince dinine bağlıdır. Nasıl, nekadar, nerde olursa olsun hiç fark etmez bence ama Mesutta çok daha başka bu duygular tartışılmaz bi gerçektir bu aynı zamanda duygularını kalemle işlemeside başka bi güzel
Şu yabancı levhalar konusu gerçekten çok can sıkıcı benide oldukça rahatsız ediyo ama farkında olan okadar az sayıda insan varki, insanları öyle içine çekmiş ki yabancılaşmak(özenti) sonucundaki felaketi bilmeden sürükleniyoruz Allah yardımcımız olsun.
S.A Mesut kardeşim…öyle güzel anlatmışsinki…alıp götürdü beni.inan gözlerim doldu.öyle haklısınki…insan şaşırıyo çoguz kez nerede yaşadağına.ama malesef bunun farkında olan pek az.inan sana dicek kelime bulamıyorum.öyle içten yazıyosunki.bazen ezan okunuyo ve ben pc başında.senin bu içtenlikle yazdıklarına bakınca kalk diyorum kendime.vakit yok.allah razı olsun kardeşim.rabbim yardım etsin inşallah bizlere çünkü benliğimizi unutmuşuz.batıllaşma işlemiş ruhumuza.ama elhamdülillah müslümanız ve içimizde hep bir umut taşırız.rabbim düzeltsin bizleri…kendine layık kul eylesin inşsallah.bu umutlarımız olduğu sürece ben inanıyorum rabbimiz bizi yanlış yollara saptırmayacak inşallah.yüreğine sağlık kardeşim.dedimya ben artık sana yorum getirmekde zorlanıyorum.ama olsun sen yazmaya devammm:) ben yorum yapmakda zorlanmaya razıyım:)dua ile…
Ve cok sey anlatan nagmeler…hic bitmesin isitiyor insan…güzel olan hersey gibi nagmelerde bitiyor…
Selamun Aleykum
Her daim içimde uhde olan ve ulaşılmaz bir sevda olarak kalacak İstanbul sevdam,
tabiki sizin anlattığınız şekilde manevi huzuru , tarihi dokusu ve eşsiz güzelliği ile…
Rabbim inşallah bir gün banada nasib eder…
Birde sizin gibi görebilmeyi dünyayı…
Rabbim yar ve yardımcınız olsun…
Selamunaleykum
Nekadar içten bir yazı yüreğinize ve kaleminize sağlık..Duygular paylaşıldıkça çoğalırmı bilmem ama sizin yaşadıklarınızı gittiğniz o mübarek mekanlarda olamsamda hissediyorum..Bu güzel duyguları paylaştığnız için ALLAH TEALA yar ve yardımcınız olsun olsunki siz daha çok yazın biz de daha çok okuyabilelim inşallah…
Ne güzel ne kadar içten yazmışsın. Okurken ben oralardan geçer gibi oldum o nar kokusunu burnuma çektim daldım gittim uzakalara. (Ben de istiyorum nar kokusu ona göre.)