Sözüm ona büyük şehirde yaşam, hayat hakkında söylenen yalanlardan ibaret. Şimdi bu söylenen tüm yalanları unutun ve dağların, bayırların, ağaçların, sisin, çamurun, bulutların ve sessizliğin hayat ile olan ilişkisini düşünün. Köy’de hayat Allah’ın emrettiği gibi. Şehir insanının sürekli övündüğü hayvan sevgisi burada neredeyse insan sevgisini geçmiş. Köpeklere, kedilere sarılan, onları öpen insanların olduğu yerlerdir köyler. Şehirdeki gibi kaçmak, korkmak yok!
Köy’de -yabancı- olmakda yok. Nerede olursan ol yabancı değilsin. Sen’sin ve sen sen olduğun için seviliyorsun. Kim olduğun, nerden geldiğin ya da ne yaptığının pek önemi yok.
Köy’de kendinle başbaşasın. Gece olunca kornalar yok, ses yok, ışık yok. Gökyüzü var, yıldız var, rüzgar var. Kendinle sohbet edebileceğin uzun uzun geceler var köyde.
Köy’de sabah var. Sabah-ı Şerifleriniz hayrolsun diyen güzel insanlar var. ‘Naber Lan’dan ‘halin vaktin yerindemi’ mertebesine yükseliyor insanlar burada. Sabah olunca esen rüzgar,çöken sis, öten horoz, dalına cilve yapan salatalık, çeşmeden su içen köpek var.
Köy’de öğlen de var, akşam da var ama anlat anlat bitecek gibi değil. Köy dediğin yerde senin hayal edemeyeceğin güzellikte muazzam bir hayat var.
Velhasıl Köy’de Allah’a giden güzel bir yol var. Ne demişti Aşık Veysel, çay var içersen, yol var gidersen.
Selametle.
İlk Yorumu Siz Yapın