"Enter"a basıp içeriğe geçin

üzülecek bir şey yok

Takmayın kafanıza öyle herşeyi…
Mesela ayakkabınızın sağ tarafı yırtıldı diye üzülmeyin öyler yerli yersiz… Olsun bu seferde yırtık ayakkabı ile gidin gideceğiniz yere görenlerdende çekinmeyin luzumsuz yere soranlara yırtıldı dersiniz olur biter… Üzmeyin kendinizi öyle bir ayakkabı için ayakkabının ne demek olduğunu bilmeyen Ahmet kızar size sonra…

Üzmeyin o tatlı canınızı öyle boş şeylere…
Kaç haftadır bu elbiseyi giyiyorum diye boş boş konuşmayın… Ah ne güzel o tek elbise alışkanlığı bir bilseniz… Keşke yapabilsekde yırtılana dek tek elbise giysek… Olur mu öyle şey Mes’ud demeyin şimdi bana bakın geçmişe! Peygambere bakın derim… Hayır, devir falan değişmedi hiç bahane uydurmayın bu pis dünya bizi buna sürüklüyor kabul edin… Böyle değersiz şeylere üzülmemiz için kendine bağlıyor bizi…

Sıkmasın sizi bu sıcaklar…
Malum memleket yanıyor, herkes isyanlarda! Ah be diyorum ah! Keşke birazda içimiz yansa… Şöyle aç olanlara, köşe başında başını öne eğenlere, mavi marmara’ya, gazze’ye, afrika’ya, ırak’a, ahmet’e… Keşke birazda bunlara yanıp isyan etsek! İsyan dediğime bakma emi feryat diyeceğimde dilim dönmüyor işte…

Boşver bırak kırılsın o da…
Telefonunu yere düşürdün diye bu kadar sıkılmak ne kadar doğru sence… Ya da başka bir şey araban, bardak takımın, saatin… Herneyse artık kırıldı bozuldu diye bu kadar üzülmen beni imrendiriyor doğrusu zira bende senin bu üzüntün kadar ahmet’e üzülmek isterdim… Onun o yanan yanaklarına, akşama kadar beklediği kırmızı ışığın altında kırmızılaşan alnına, ayaklarının çekemez yüküne ve evdeki hasta babasına… İnan bende senin o kırılan eşyana üzüldüğün kadar bunlara üzülmek isterdim…

Hadi kıs biraz sesini… Bağırma öyle kabaca…
Ne olmuş ki bu akşam yemek yoksa evde? Ne kaybettin? Ne eksildi? Bu akşamda ekmek yiyiver… Böl üç parçaya birini eşine, birini yavruna birinide en küçüğünüde kendine ayır… Bu devran hep böyle kalacak değil ya sıkma canını zaten Azrail çok kıyak adam öyle kebap yiyenle ekmek yiyeni ayırmıyor meraklanma… Şükret, şükret ki bereketlensin yavan ekmeğin… Yavrunda çeksin biraz bu hayatın acısını üzülmene gerek yok… Küçükken görecekki yoksulluğu büyüdüğünde şuyum yok buyum yok diye mız mız bir tip olmasın… Eline üç beş kuruş geçince seni unutmasın… Vel hasıl bundada üzülecek bir şey yok görelim Mevla neyler….

Hadi uyan bakalım Ramazan’a az kaldı… Aç gözlerini…
Bu günü iyilik yapma günü ilan etmelisin Ramazan ayının gelişinin şerefine… Paran mı yok? Yine saçmaladın farkında mısın? İyilik=Para mı ki? Pazara çık mesela yükünü taşımakta güçlük çeken ibrahim dede’nin yükünü hafiflet, hafize teyze minibüs’e binemiyor hadi tut elinden, çocukların tek kale maç için 1 kişiye ihtiyacı var koş hadi, başörtülü kızların özgürlüğü için bir kişinin daha gür bir sesle bağırması gerekiyor şu eylemde durma hadi, Gazze’ye gidecek gemiye yük taşıyorlar kaçırma derim, bak Hurdacı arabasını çıkaramıyor yokuştan merhamet lütfen, şuraya bak birde okuldan çıkan çocuklar karşıdan karşıya geçemiyor hadi dur dur arabalarıda geçsin yavrucaklar, camiye git bence ayakkabıları düzenle çok keyifli, çöpe atılan ekmekleri topla ve sonra Eyüp sahil’de onları kuşlara at… Daha yapacak çok iyilik var gerisi senin kalbine yüklenmiş zaten…

Haksızlığa uğradım diye mi bu üzüntün? Üzülme…
Üzülme zira arkanda öyle bir zat var ki senin inanamazsın! Bence senin sırtında yere gelmez bu üzüntün çok saçma… Haksızlığa uğradıysan, Mevla’da esma’sı ile sana uğrayacak sabret… Bunu düşün ve sevk et… Gül geçsin… Güller açsın gönlünde üzülecek bir şey yok… Sıkma o güzel canını…

Çok sıkıldın değil mi? Yaşanmaz bu hayat…
O zaman şöyle yapalım gel benimle seni bir yere götüreceğim… Korkma seni polis karakoluna getirdim diye oraya gitmiyoruz bak orada ufak bir cami var… Gördün mü? Hadi ikindi okundu git orada namazını kıl… Ben gelmeyeceğim, evde kılacağım… Neden diye sorma git hadi… Allah kabul etsin! Neden ağlıyorsun ki ne oldu? Namaz kılmadın mı? “Kıldım” eee neden bu üzgünlüğün? “Üzüntü değil hüzün bu üstad” Neye ya hu? “Cami’de bir ben, bir de imam vardı”…

Şimdi üzülebilirsin işte…

fakir-i bi çare mes’ud

Fotoğraf: Osman Olgen : http://www.fotokritik.com/2342782

Dinleti: Adil Arslan – Ağıt

9 Yorum

  1. pkz pkz 26 Temmuz 2010

    insanoğlu üzülmesi gereken üzülmez, üzülmemesi gereken için kendini harab eder…
    Rabbim hidayet versin cümlemize inş…
    aminnnnn
    emeğine, yüreğine, kalemine sağlık kardeşim

  2. Ayşe Ayşe 20 Ağustos 2010

    Yerler ve gökler dua ile ayakta durur.(h.ş.)

  3. Nihat Nihat 2 Aralık 2011

    Allah c.c. razı olsun.

  4. s.sevinç s.sevinç 15 Aralık 2011

    yazı,fonda kı muzık ve eskı camının guzellıgını yansıtan fotograf.mükemmel… allah kalemınıze kuvvet versın.
    edirneden selamlar

  5. Anonim Anonim 10 Eylül 2013

    Müzik,yazı ve görsel ayrı ayrı daha güzel.Aslında hepsi ayrı ayrı tek başına çok güzel.Kombin olarak çokta birbirini tamamlamıyorlar ama …Hoş Emek verenin ellerine Sağlık.

  6. murat murat 10 Eylül 2013

    Rabbim razı olsun..bu sözlerde huzur var.. keşke nefsimize yenik düşmesekte hep bu huzurda kalsak.. e rabbimiz bizi sınıyor oda var sınanmasak bu huzurunda kıymetini bilmeyiz… tşkler saygılar

  7. ikraela ikraela 10 Eylül 2013

    ne nüzel dir bu duygular Rabbim bütün cihana yaysın.Gönüller tek yürek olup Rabbine yürüsün,Rabbi için yürüsün,Rabbi için gülsün

  8. Anonim Anonim 11 Eylül 2013

    dua….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir