"Enter"a basıp içeriğe geçin

Bekleyişler… Bekleyişler… Bekleyişler…

Sana da bağışlayan, çokca bağışlayan, hep bağışlayan Rab’bimin adıyla başlamak istiyorum Ey İsimsiz Sevgilim… At artık adımını atki Hira dinginliğine dönüşsün ortalık…

Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok Aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et anna!

Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…
Tamam sustum.

Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

Gözlerim biraz yorgun. İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

Bekleyişler anna.
Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren Anne.

Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek.
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
Gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
Sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
Allah bizimlede konuşur belki…

Tarık Tufan

[mp3 autostart=”true” repeat=”true”]http://Parkingmusic.com/files/Anna.mp3[/mp3]

2 Yorum

  1. NURAN YILMAZ NURAN YILMAZ 30 Mayıs 2009

    “Ya Rabbi” dememizin altında, Allah’ın “buyur” demesi vardır…

    Allah’ı tanımayan insanın başındaki belalardan biri, evhamdır. Evhamlar insanı perişan eder. “Hastalanırsam, trafik kazası geçirirsem, hanım bırakır giderse, işten kovulursam, çocuğuma bir şey olursa, fakir olursam, gelecekte ne halde olacağım?..” gibi ihtimaller, Allah’ı tanımayanların başına bela olur.
    Allah’ı tanıyan imanlı kimse ise, evhamların bütününü siler atar, “Allah ne nasip etmişse o olur. Allah’ın vereceğini önleyemem, bana düşen vazife, her şartta İslam’a uymak, başıma gelene razı olmaktır.” der, huzur içinde yaşar. İnsanın aklı, hayata bütünüyle yön vermeye yetmez. Yani hayata istikamet veremeyiz, o imkânsız!

    Sakat bir insan düşse, hemen elinden tutar kaldırırız. İşte onun sakatlığı, “beni kaldırın” ricasını kabul ettirir.

    Dertli insan da düşmüştür. Ellerini açıp Allah’a dua eder. Duanın manası, kendi güçsüzlüğünü ve aczini anlayarak, kudreti sonsuz olan Allah’a halini arz etmektir.

    Kimin duasının kabul olacağını Allah bilir. Bizler şartlarına uygun olarak dua etmek zorundayız. O şartlardan biri de dua edenin mağdur olmasıdır. Nasıl ki adil bir devlet başkanı, mağdur olan vatandaşına yardım eder, kâinatın hâkimi olan Allah da, mağdur kullarına yardım eder.

    Bir hastalığınız için doktora gittiğinizi düşünün. Vücudunuzdaki rahatsızlıkları doktora anlattıktan sonra beklersiniz; doktor size ne tedavi uygularsa ona tabi olursunuz. Çünkü bilirsiniz ki o işin uzmanı o doktordur ve hastalığınızın geçmesi için size en uygun tedaviyi uygulayacaktır. En az doktora olan teslimiyet ve itaat kadar Allah’a teslim olmalıdır. Çünkü Allah, bizi bizden iyi bilir. İnsana düşen vazife, halini Allah’a arz etmek ve hükme razı olmaktır.

    Birisi her gece kalkıp Allah’a yakarıp, O’na dua ediyormuş. Bir gün şeytan ona demiş ki: “Ey Allah’ı çok anan kişi. Bütün gece ‘Allah’ deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?”

    Adamın gönlü kırılmış, başını yastığa koyup uyumuş. Rüyasında ona şöyle denmiş: “Kendine gel, uyan! Niye duayı zikri bıraktın? Neden usandın?” Adam da demiş ki: “Buyur” diye bir cevap gelmiyor ki. Kapıdan kovulmaktan korkuyorum.”

    Rüyadaki şahıs ona demiş ki: “Senin Allah demen, O’nun ‘buyur’ demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah’ın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler araman, Allah’ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir. Senin her ‘Ya Rabbi’ demenin altında, Allah’ın ‘buyur’ demesi vardır.

    Gafilin, cahilin canı, duadan uzaktır çünkü ‘Ya Rabbi’ demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var, dilinde de. Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi.

    Bununla anla ki Allah’a dua etmeni, O’na seslenmeni sağlayan dert, dünya saltanatından daha iyidir. (Mesnevi’den)

    Askeriyede öğrenciydik. Eğitim ve talim çok ağırdı. Bir ağabeyimiz karşımıza dikildi ve “Arkadaşlar, sizin eğitiminizi aynen biz de yaptık. Çamura yattık, yorulduk, terledik, üşüdük fakat bakın onların hepsi geçti gitti. Şimdi emekli olduk. Ne kadar rahat ve iyi bir hayat yaşıyoruz. Siz bugünkü halinize bakıp üzülmeyin. Rütbenizi taktığınız zaman, ‘iyi ki o sıkıntıları çekmişim’ dersiniz.” demişti.

    Zahmetteki rahmeti göremeyen, çok şeyi göremez. Bakınız bir ağaç dalıyla, yaprağıyla, kökleriyle meyve vermek için seferber oluyor. Bazı ağaçlar öyle çok meyve verir ki dalları kırılır. Kırılan dalların dibinden yeniden filiz çıkar. Meyve vermek için büyür, adeta koşar. Meyve vermenin saadeti hiçbir şeye benzemez. O saadete ulaşmanın yolu, terlemek, yorulmaktır. Her zahmetin içinde bir rahmet, her zorluğun içinde bir kolaylık vardır.

    Hiçbir sıkıntı ebedî değildir.

    Hayat daima deveran içindedir… HEKİMOĞLU İSMAİL

    (ZAMAN GAZETESİ 30.05.2009)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir